Yehova Şahitleri Derneği ve Diğerleri başvurusunda (başvuru no: 36915/10 ve 8606/13) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oybirliğiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9. Maddesinin (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı) ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
Dava Mersin ve İzmir’de mukim Yehova Şahitlerinin ihtiyaçlarına uygun bir ibadet yeri edinememelerini konu almaktadır. Bu amaçla tahsis edilen yerler dışında ibadet yerlerinin açılmasını yasaklayan ve ibadet yerleri için belli koşullar getiren mevzuata dayanılarak, Mersin ve İzmir’de mukim Yehova Şahitlerinin kullandıkları binalar ulusal yetkililer tarafından kapatılmış ve bu binaları ibadet yeri olarak kullanma talepleri de reddedilmiştir. Cemaat mensupları ayrıca imar planında ibadet yeri olarak kullanabilecekleri bir alan bulunmadığı konusunda da bilgilendirilmişlerdir.
Mahkeme söz konusu cemaatin düzenli bir şekilde ibadet edecek bir yer temin edememelerinin, onların din özgürlüğü hakkına doğrudan bir müdahale niteliğinde olduğuna; bu müdahalenin takip edilen meşru amaçla (düzensizliğin önlenmesi) orantılı olmadığı gibi demokratik bir topumda da gerekli olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Mahkeme, iç hukuk mahkemelerinin küçük bir inanç gurubunun ihtiyaçlarını hesaba katmadığı kanaatine ulaşmıştır. Ayrıca, uygulanan yasal mevzuat bu tür ihtiyaçlar için hiçbir hüküm ihtiva etmemektedir. Halbuki küçük bir inanç gurubunun belli mimari şekilde tasarlanmış bir binaya değil; fakat içinde ibadet edilecek, toplanılacak ve dini öğretilerin aktarılacağı basit bir toplantı odasına ihtiyaçları bulunmaktadır.
Temel Olgular
Başvurucular, Hüseyin Sami Gül ve Levent Sarkut, Mersin (Türkiye) ilindeki Yehova şahitleri cemaatinden sorumlu vaizlerdir; sırasıyla doğum tarihleri 1953 ve 1952’dir; diğer başvurucu da 31 Temmuz 2007 yılında, Türkiye’deki Yehova Şahitleri cemaatini temsil etmek üzere kurulan Yehova Şahitleriyle Dayanışma Derneği’dir.
İzmir ve Mersin’deki Yehova Şahitleri cemaatlerinin özel mülklerde ibadet etmelerine uzun yıllar boyunca izin verilmiştir. Ancak daha sonra, ilgili yetkililer, bu amaç için tahsis edilmemiş alanlarda ibadet yeri açılmasını yasaklayan ve ibadet yerlerine ilişkin belli koşullar getiren 3194 Sayılı Şehir Planlamasını konu alan yasaya dayanarak Yehova Şahitlerinin ibadet yerlerini kapatmışlardır. Bu vakada, Yehova Şahitlerinin 1988’den beri toplandığı Mersin Akdeniz caddesindeki yer, 17 Aralık 2000 tarihinde aranmış ve bu binada ibadet etmenin yasadışı olduğu belirtilerek mühürlenmiştir. Cemaate, sonradan Valilik makamınca 16 Ağustos 2003 tarihinde kapatılacak olan, Gazi semtindeki diğer apartmanda da dini ibadetlerini gerçekleştiremeyecekleri bildirilmiştir. Nihayetinde, Belediye Şehir Planlaması Müdürlüğü 19 Ağustos 2003 tarihinde cemaate bölgesel planlarda ibadet yeri olarak kullanılabilecek herhangi bir yer bulunmadığını bildirmiştir. Gül ve Sarkut bir karar elde etmek amacıyla Mersin İdare Mahkemesine başvurmuşlar, ancak başvuruları 27 Ekim 2008 tarihli hükümle reddedilmiştir. Bazı hukuki gerekçelere dayanarak yaptıkları temyiz başvurusu da 6 Şubat 2009 tarihinde reddedilmiştir.
Karşıyaka’da bir binanın zemin katında ibadetlerini sürdüren İzmir Yehova şahitleri cemaati de “cami” ibaresini “ibadet yeri” olarak değiştiren yasal mevzuatın yürürlüğe girmesinin ardından, yeni bir ibadet yeri için inşaat ruhsatı almaları ve bölge şehir planında değişiklik talebinde bulunmaları gerektiği konusunda bilgilendirilmiştir. Müteakiben cemaat, 23 Şubat 2004 tarihinde, üzerinde bir ibadet yeri tesis etmek amacıyla belediyeden kendilerine yer tahsis edilmesini talep etmiştir. Cemaat ayrıca, 3 Mart 2004 ve 17 Eylül 2004 tarihlerinde Karşıyaka’daki apartman dairesini ibadet yeri olarak kullanabilmek için kent planında değişiklik yapılmasını talep etmiştir. Bu talepler reddedilmiştir. Cemaat ret kararına karşı dava açmış, ancak dava 12 Mayıs 2010 tarihinde İzmir İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Danıştay 9 Kasım 2010 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.
Yakınmalar, usul ve Mahkemenin oluşumu
Başvurucular Sözleşmenin 9. maddesine (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı); 6. maddesine (adil yargılanma hakkı) ve 11. maddesine (toplantı ve örgütlenme hürriyeti) dayanarak, ibadet ettikleri yere yetkililerin ibadet yeri statüsü vermeyi reddetmesinden ve keza bir ibadet yerine erişimlerine de izin verilmemesinden yakınmışlardır. Ayrıca 13. maddeye (etkili başvuru hakkı) dayanarak, etkili bir başvuru hakkından yararlanamadıklarından yakınmışlardır. Son olarak da Sözleşmenin 9. ve 11. maddeleriyle birlikte 14. Maddesine (ayrımcılık yasağı) dayanarak, Yehova Şahitleri olarak, bir azınlık grubuna mensup olmaları nedeniyle ayrımcılıktan mustarip olduklarını öne sürmüşlerdir.
Başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 28 Haziran 2010 tarihinde yapılmıştır. Karar, aşağıda isimleri zikredilen yedi hâkimden oluşan bir Daire tarafından verilmiştir.
Julia Laffranque (Estonya,Başkan)
Işıl Karakaş (Türkiye),
Nebojša Vučinić (Montenegro),
Paul Lemmens (Belçika),
Jon Fridrik Kjølbro (Danimarka),
Stéphanie Mourou-Vikström (Monako),
Georges Ravarani (Luksemburg),
Ve ayrıca Stanley Naismith, Bölüm Yazı İşleri Müdürü
Mahkemenin kararı
9. madde (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü)
Mahkeme İzmir ve Mersin’de mukim Yehova Şahitlerinin bir ibadet yerine erişimden yoksun bırakıldıklarını; din özgürlüğü haklarına bir müdahale olduğunu; bu müdahelenin hukuken öngörülebilir nitelikte bulunduğunu; müdahalenin, düzensizliği önlemek yönünde meşru bir amacı olduğunu not etmiştir. Müdahalenin ölçülülüğü konusunda Mahkeme, yasal düzenlemelerin ibadet yerlerinin yapılması için belli koşullar getirdiğini kayda geçmiştir. Buna göre, o bölgenin ve yerin özelliklerine ve ihtiyaçlarına dikkat ederek, şehir imar planında bir ibadet yeri inşa edilecek yer parsel olarak ayrılır; önceden ilgili yetkili makamdan izin alınır ve imar mevzuatı ile uyuma bakılır.
Ayrıca ilgili yasal mevzuata atıfta bulunarak dini tesisler için asgari ölçüler de tespit etmişlerdir. Buna göre en küçük yüzey alanı, küçük ibadethaneler için 2500m2, orta büyüklükteki ibadet yerleri için 5000m2 ve büyük ibadethaneler için de 10000m2’dir. Ayrıca Yüksek Mahkeme imar planında meskûn mahal olarak belirlenen yerlerin başka amaçlarla kullanılamayacağını belirtmiştir. Sonuç olarak cemaatin ibadet yeri için gerçekleştirdikleri talepler imar planı düzenlemelerine aykırı kabul edilerek reddedilmiştir.
Mahkeme, alan planlaması gibi karmaşık ve zor konularda, Devletlerin kendi şehir planı politikalarını yürürlüğe koyarken geniş bir takdir marjından yararlandıklarını kabul etmekle birlikte, iç hukuk mahkemelerinin yarışan farklı ihtiyaçları tartıp biçmediklerini ve söz konusu cemaatin din özgürlüğünü kullanmaları karşısında uygulanan tedbirlerin ölçülülüğünü değerlendirmediklerini kayda geçmiştir. Mahkeme, Yehova şahitleri gibi küçük inanç topluluklarının uygun bir ibadet yerine ulaşabilmek için yasal mevzuatta getirilen kriterleri karşılama konusunda güçlüklerle karşı karşıya olduğunu bilhassa kayda geçmektedir. Bu nedenle Mahkeme, iç hukuk mahkemelerinin küçük bir inanç gurubunun ihtiyaçlarını hesaba katmadığı sonucuna ulaşmaktadır. Ayrıca, uygulanan yasal mevzuat bu tür ihtiyaçlar için hiçbir hüküm ihtiva etmemektedir. Küçük bir inanç gurubunun belli mimari şekilde tasarlanmış bir binaya değil; fakat içinde ibadet edilecek, toplanılacak ve dini öğretilerin aktarılacağı basit bir toplantı odasına ihtiyaçları bulunmaktadır. Ayrıca Mahkeme, idari yetkililerin yasal mevzuatın ortaya koyduğu potansiyeli, azınlık cemaatlerinin ve bilhassa Yehova Şahitlerinin ibadet etme koşullarına ilişkin olarak katı ve aslında yasaklayıcı bir biçimde yorumladıklarını kayda geçmiştir. Ayrıca Mahkeme hükümetin söz konusu cemaate 2911 sayılı yasa çerçevesinde pek çok defa ibadet izni verildiği yönündeki argümanını da reddetmektedir. Çünkü bu türden bir ibadet olanağı, yetkililerin iyi niyet göstermesine bağlıdır; böyle bir durumda hemen her zaman yetkililerin söz konusu ibadete müdahale etme riski vardır ve son olarak cemaatin her ibadet için izin alması gerekmektedir.
Mahkeme bu nedenlerle, yetkililerin ibadet yeriyle ilgili talepleri reddetmesinin cemaatin din özgürlüğü hakkına doğrudan bir müdahale oluşturduğuna; bu müdahalenin takip edilen meşru amaçla orantılı olmadığı gibi olmadığı gibi demokratik bir toplumda da gerekli olmadığına hükmetmiştir. Sonuç olarak, Mahkeme Sözleşmenin 9. Maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiştir.
Diğer maddeler
Mahkeme, Sözleşmenin 6., 11., 13. ve 14. maddelerine ilişkin yakınmaları kabul edilebilir bulmakla birlikte Sözleşmenin 9. Maddesine ilişkin ihlali tespit ederken bunların yeterince ele alındığını göz önüne alarak, bu yakınmaların içeriğini ele almayı gerekli görmemiştir.
Adil tatmin (Madde 41)
Mahkeme Türkiye’nin 36915/10 başvuru nolu davanın başvurucularına müştereken 1000 Euro ve 36915/10 sayılı davada başvurucu derneğe de 1000 Euro manevi tazminat ve bütün başvuruculara da müştereken 4000 Euro’nun masraflar ve harcamalar için ödemesine karar vermiştir.
Bu davanın kararı sadece İngilizce olarak yazılmıştır.
Çev: Av. Orhan Kemal Cengiz