Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sanchez v. Fransa davasında (başvuru no. 45581/15) 15 Mayıs 2023 tarihli Büyük Daire kararında, oy çokluğu ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Başvuru, o sırada Parlamento seçimlerinde aday olan bir yerel meclis üyesi olan başvurucunun, Facebook hesabının “duvarında” üçüncü taraflarca paylaşılan yorumları hızlı bir şekilde silmemesi nedeniyle, din temelinde bir grup veya bireye karşı nefrete veya şiddete tahrik suçundan mahkum edilmesi ile ilgilidir. Başvurucu, mahkumiyetinin Sözleşme’nin 10. maddesi altında ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
Ceza davası, yalnızca başvurucunun dikkatli/tetikte olmaması ve başkaları tarafından gönderilen yorumlara tepki göstermemesi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu nedenle dava, sosyal medyada yer alan çeşitli aktörlerin ortak sorumluluğu sorusunu gündeme getirmiştir. Fransız ceza mahkemeleri, 29 Temmuz 1982 tarihli kanunla getirilen “kademeli sorumluluk” rejimini uygulayarak, Facebook hesabı sahibini “üretici” gibi nitelendirerek, başvurucuyu, hukuka aykırı mesajların yazarlarıyla birlikte mahkum etmiştir.
İlk olarak Mahkeme, dahil olan tüm taraflar arasında sorumluluğun paylaşılmasını sağlayan ulusal yasal mevzuatın, Sözleşme’nin 10. maddesinin amaçları doğrultusunda, başvurucunun düzenlenen söz konusu koşullar altında davranışını düzenlemek için yeterince kesin olduğunu tespit etmiştir.
İkinci olarak Mahkeme, yaklaşan seçim bağlamında paylaşılan söz konusu yorumların ani etkileri açısından yorumlandığında ve analiz edildiğinde nefret söylemi olarak kabul edilebileceği, bu sebeple de hukuka aykırı olacağı konusunda yerel mahkemelerle aynı görüştedir. Üçüncü olarak Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin, yalnızca başkalarının itibarını ya da haklarını koruma değil, aynı zamanda düzensizliği veya suçu önleme meşru amacını da güttüğü görüşündedir.
Başvurucu, Facebook “duvarını” herkesin erişimine açmaya karar verdiğinden ve “arkadaşlarına yorum yazma yetkisi verdiğinden”, Mahkeme’ye göre, o sırada devam eden yerel gerilimler ve devam eden seçim kampanyası göz önüne alındığında, başvurucunun, seçiminin açıkça ciddi bazı sonuçlar doğurabileceği ihtimalinin farkında olmaması mümkün değildir.
Mahkeme, Devlet’in takdir yetkisini dikkate alarak, başvurucunun, bir siyasetçi olarak, suç ortağı olarak teşhis edilen ve haklarında soruşturma başlatılan üçüncü taraflar tarafından paylaşılan hukuka aykırı yorumlara karşı sorumluluğuna ve başvurucunun mahkumiyetine ilişkin yerel mahkemelerin kararlarının ilgili ve yeterli gerekçelere dayandığına karar vermiştir. Dolayısıyla, söz konusu müdahale, “demokratik bir toplumda gerekli” olarak görülebilir. Bu sebeple, Sözleşme’nin 10. maddesi ihlal edilmemiştir.
Davanın hukuki özetine Mahkeme’nin veritabanı olan HUDOC’tan ulaşılabilir.
Temel olgular
Başvurucu Julien Sanchez, 1983 doğumlu bir Fransız vatandaşıdır ve Beaucaire’de (Fransa) yaşamaktadır.
Olaylar sırasında Beaucaire Belediye Başkanı ve Occitanie Bölge Konseyi’ndeki Rassemblement National grubunun başkanı olan Bay Sanchez, Nimes seçim bölgesinde Front National (FN) partisinden Parlamento seçimleri için aday olmuştur. Aynı tarihte Avrupa Parlamentosu üyesi ve Nimes belediye başkanının birinci yardımcısı olan F.P., Bay Sanchez’in siyasi rakiplerinden biridir. 24 Ekim 2011 tarihinde Bay Sanchez, kişisel olarak yönettiği ve kamuya açık olan Facebook hesabının “duvarında” F.P. hakkında bir mesaj paylaşmıştır: “FN yeni ulusal internet sitesini planlandığı gibi açmış olsa da, Nimes UMP [Union for a Popular Movement] milletvekili [F.P.] hakkında biraz düşünmelisiniz, bugün açılması gereken sitenin ana sayfasında uğursuz bir üçlü sıfır görüntüleniyor…”.
Üçüncü kişiler, S.B. ve L.R., başvurucunun paylaşımının altına bir dizi yorum eklemiştir.
25 Ekim 2011 tarihinde F.P.’nin partneri olan Leila T., yorumlardan haberdar olmuştur. “Irkçı” ifadeler olarak nitelendirdiği bu yorumlardan doğrudan ve kişisel olarak hakarete uğradığını hisseden Leila T., derhal kişisel olarak tanıdığı S.B.’nin işlettiği kuaför salonuna gitmiştir. Başvurucunun Facebook “duvarının” herkese açık olduğunun farkında olmayan S.B., hemen yorumunu silmiştir.
26 Ekim 2011 tarihinde Leila T., Bay Sanchez, S.B. ve L.R. hakkında Bay Sanchez’in Facebook “duvarında” yayınlanan rencide edici yorumlar nedeniyle Nimes savcılığına şikayette bulunmuştur. 27 Ekim 2011 tarihinde Bay Sanchez Facebook hesabının “duvarında” kullanıcıları “yorumlarının içeriğine dikkat etmeye” davet eden bir mesaj paylaşmış, ancak daha önce yayınlanmış yorumlarla ilgili herhangi bir müdahalede bulunmamıştır.
Bay Sanchez, S.B. ve L.R., söz konusu yorumların başvurucunun Facebook “duvarında” yayınlanmasıyla bağlantılı olarak, kökenleri veya belirli bir etnik gruba, millete, ırka ya da dine mensup olmaları veya olmamaları nedeniyle bir gruba veya bireye, özellikle de Leila T.’ye karşı nefrete ya da şiddete teşvik etme suçlamalarına cevap vermek üzere Nimes Ceza Mahkemesi’ne ifadeye çağrılmıştır.
28 Şubat 2013 tarihinde Ceza Mahkemesi, Bay Sanchez, S.B. ve L.R.’yi suçlu bulmuş ve her birinin 4.000 Euro para cezası ödemesine karar vermiştir. Bay Sanchez ve S.B.’nin ayrıca, birlikte, Leila T.’ye manevi tazminat olarak 1.000 Euro ödemelerine karar verilmiştir. Mahkeme, fikir alışverişinde bulunmak amacıyla kendi inisiyatifiyle elektronik yollarla kamuoyu ile iletişime geçmek için hizmet kuran ve 6 Aralık 2011 tarihi itibarıyla rencide edici yorumları hala görünür halde bırakan Bay Sanchez’in, bu yorumların yayılmasını durdurmak için derhal harekete geçmediği ve bu nedenle “asli fail olarak suçlu” olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme, S.B. ve L.R.’yi ise suç ortağı olarak suçlu bulmuştur.
Bay Sanchez, bu kararı istinaf etmiştir.
Nimes İstinaf Mahkemesi, Bay Sanchez’in mahkumiyetini onamış ve para cezasını 3.000 Euro’ya düşürmüştür. İstinaf Mahkemesi, ayrıca, başvurucunun masraflar için Leila T.’ye 1.000 Euro ödemesine karar vermiştir. İstinaf Mahkemesi, Ceza Mahkemesi’nin, yorumların ilgili grubu, Müslüman inancına sahip kişileri, açıkça hedef gösterdiğini ve Müslüman toplumunu Nimes kentindeki suç ve güvensizlikle ilişkilendirmenin bu gruba karşı güçlü bir ret/dışlama veya düşmanlık duygusu uyandırmasının muhtemel olduğunu tespit etmekte haklı olduğuna kanaat getirmiştir. Dahası, Mahkeme, Bay Sanchez’in Facebook “duvarını” bilerek herkese açık hale getirerek, yayınlanan rahatsız edici yorumların içeriğinin sorumluluğunu üstlendiğine –ki başvurucunun durumunu haklı çıkarmak için yaptığı açıklamalara göre, başvurucu bu yorumların ifade özgürlüğü ile uyumlu olduğunu düşünmektedir– ve bir politikacı olarak bulunduğu konumun daha dikkatli/özenli olmasını gerektirdiğine karar vermiştir.
Başvurucu, kararı Yargıtay’da temyiz etmiş ve 17 Mart 2015 tarihli bir kararla temyiz başvurusu reddedilmiştir.
Şikayetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu
Başvurucu, Facebook “duvarında” üçüncü kişiler tarafından paylaşılan ifadeler nedeniyle mahkumiyetinin Sözleşme’nin 10. maddesini ihlal ettiğinden şikayet etmiştir.
Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 15 Eylül 2015 tarihinde yapılmıştır.
2 Eylül 2021 tarihli kararında Daire, bir oya karşı altı oyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ihlal edilmediğine karar vermiştir.
29 Kasım 2021 tarihinde başvurucu, 43. madde altında davanın Büyük Daire’ye taşınmasını talep etmiş ve 17 Ocak 2022 tarihinde Büyük Daire paneli bu talebi kabul etmiştir. 29 Haziran 2022 tarihinde kamuya açık bir duruşma yapılmıştır.
Karar, aşağıda isimleri geçen 17 hakimden oluşan Büyük Daire tarafından verilmiştir:
Georges Ravarani (Luksemburg), Başkan,
Marko Bošnjak (Slovenya),
Gabriele Kucsko-Stadlmayer (Avusturya),
Krzysztof Wojtyczek (Polanya),
Faris Vehabović (Bosna Hersek),
Egidijus Kūris (Litvanya),
Branko Lubarda (Sırbistan),
Armen Harutyunyan (Ermenistan),
Georgios A. Serghides (Kıbrıs),
Lətif Hüseynov (Azerbaycan),
María Elósegui (İspanya),
Gilberto Felici (San Marino),
Erik Wennerström (İsveç),
Saadet Yüksel (Türkiye),
Ana Maria Guerra Martins (Portekiz),
Mattias Guyomar (Fransa),
Andreas Zünd (İsviçre),
ve ayrıca Marialena Tsirli, Yazı İşleri Müdürü.
Mahkeme’nin kararı
Madde 10
Mahkeme, başvurucunun mahkumiyetinin, 29 Temmuz 1881 tarihli Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrası, 24. maddesinin sekizinci fıkrası ve 29 Temmuz 1982 tarihli 82-652 sayılı Kanun’un 93-3. maddesine dayanılarak verildiğini not ederek başlamıştır. Daha önceki kararlarda tespit edildiği gibi, 29 Temmuz 1881 tarihli Kanun’un 23. ve 24. maddeleri uyarınca verilen bir ceza mahkumiyeti, Sözleşme’nin 10. maddesinin amaçları doğrultusunda kanunun öngörülebilirlik şartını karşılamaktadır. Ayrıca, başvurucu, yerel mahkemelerin yorumunun keyfi veya açıkça mantıksız olduğu iddiasını temellendirememiştir. 29 Temmuz 1982 tarihli ve 82-652 sayılı Kanun’un 93-3. maddesi, Sözleşme’nin 10. maddesinin amaçları doğrultusunda, başvurucunun mevcut davanın koşullarında davranışlarını düzenleyebilmesi için yeterli kesinlik ve öngörülebilirlikte formüle edilmiştir.
Mahkeme, yerel mahkemelerin gerekçelerini göz önünde bulundurarak, müdahalenin sadece başkalarının itibarını veya haklarını koruma meşru amacını değil, aynı zamanda düzensizliği ve suçu önleme meşru amacını da güttüğüne dair hiçbir şüphe bulunmadığı görüşündedir.
Mahkeme, ifade özgürlüğü, siyasi söylem, nefret söylemi, internet ve sosyal medyaya ilişkin içtihadının uzun bir özetini yaptıktan sonra aşağıda yer verilen noktalara değinmiştir:
Söz konusu yorumların bağlamı ve doğası
“Nefret söylemi”nin evrensel bir tanımının olmadığını kaydeden Mahkeme, S.B. ve L.R. adlı iki farklı yazar tarafından paylaşılan söz konusu yorumların içeriğini, özellikle yerel mahkemeler tarafından sunulan gerekçeler ışığında incelemeyi gerekli görmüştür.
Ceza Mahkemesi, söz konusu ifadelerin belirli bir grubu, yani Müslümanları “mükemmel” tanımladığını ve bu grubu nesnel olarak aşağılayıcı ve incitici bir dille ilişkilendirdiğini ve -dini nedeniyle bir bütün olarak ele alındığında- bu grup ile suçluluk arasında amaçlanan asimilasyon politikalarıyla bağdaştırarak vurguladığını not etmiştir.
Mahkeme, L.R.’nin yorumlarının çok özel bir bağlamda, bir seçim döneminde ve fikirlerini desteklediği ve kampanya asistanı olarak çalıştığı bir adayın Facebook “duvarında” yapıldığını kabul etmiştir. Yorumların yazarı, yerel durum hakkında, başvurucunun benimsediği bir dilde şikayet etmiştir. Mahkeme, yorumların, belirli çevrimiçi portallarda bulunan belirli ifadelere karşılık gelmesinin yanı sıra, belirli yerel sorunlardan ya da hatta siyasi bir cevap gerektirebilecek bir dereceye kadar sosyal gerginlik oluşturma isteğini yansıttığını kabul etmiştir. Yine de, bir seçim bağlamında, ırkçı ve yabancı düşmanı söylemlerin etkisinin, özellikle siyasi ve sosyal iklimin sorunlu olduğu ve toplum içinde açık gerilimlerin olduğu yerlerde daha büyük ve daha zararlı hale geldiğini tekrarlamıştır. Kendi acil bağlamı içerisinde yorumlanıp değerlendirildiğinde, söz konusu yorumlar gerçekten nefret söylemine varmıştır. Dolayısıyla Mahkeme, S.B. ve L.R. tarafından başvurucunun Facebook “duvarında” paylaşılan yorumların açıkça hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir.
Siyasi bağlam ve başvuru sahibinin üçüncü taraflar tarafından paylaşılan yorumlara ilişkin özel sorumluluğu
Büyük Daire’nin Delfi AS v. Estonya kararına atıfta bulunan Mahkeme, başvurucunun Facebook “duvarının” “ticari sebeplerle işletilen ve profesyonel olarak yönetilen büyük bir internet haber portalı” ile karşılaştırılamayacağı görüşündedir. Bu nedenle Mahkeme, soruna, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, sosyal medyayı siyasi amaçlarla, özellikle seçim hedeflerine ulaşmak için, internette kullanıcıların tepkilerinin ve yorumlarının yayınlanabileceği kamuya açık forumlar açarak kullanmaya karar verdiklerinde siyasetçiler tarafından üstlenilmesi gereken “görev ve sorumluluklar” ışığında yaklaşmıştır. Başvurucu, sadece özel bir kişi değildir ve kendisi de Facebook hesabını yerel meclis üyesi sıfatıyla, siyasi amaçlarla ve bir seçim öncesinde kullandığını belirtmiştir.
Mahkeme, başvurucunun ilk paylaşımının sorun olmadığını, davanın yalnızca S.B. ve L.R. tarafından gönderilen yorumlara karşı özenli davranmaması ve tepki vermemesine dayandığını vurgulamıştır. Mahkeme, üçüncü tarafların eylemlerine ilişkin sorumluluk atfedilmesinin, kanunlarda “üretici” olarak nitelendirilen ve yalnızca ticari olmayan amaçlarla sosyal ağları veya hesapları kullanan internet kullanıcıları tarafından uygulanan moderasyon veya inceleme tekniklerine bağlı olarak değişebileceğini kaydetmiştir. Bu konuda üye devletler arasında bir birlik yoktur. Ancak Mahkeme, 29 Temmuz 1982 tarihli ve 82-652 sayılı Kanun’un 93-3. maddesi anlamında bir kişinin “üretici” olarak sorumluluğuna başvurulmasının, internet sunucuları için de geçerli olduğu üzere, bu tür bir sorumluluğun paylaştırılmasında güvencelerin mevcut olması koşuluyla, ilke olarak herhangi bir sorun yaratmadığı görüşündedir.
Mahkeme’nin görüşüne göre, sosyal ağları oluşturan ve diğer kullanıcıların kullanımına sunan profesyonel kuruluşların belirli yükümlülükleri olsa da, ilgili tüm aktörler arasında bir sorumluluk paylaşımı olmalı, gerektiğinde sorumluluğun derecesi ve atfedilme şekli her birinin nesnel durumuna göre derecelendirilmelidir. Buna ek olarak, mevcut davada yerel mahkemeler, başvurucunun siyasetçi statüsüne atıfta bulunmuş ve bundan dolayı özel bir yükümlülük altında olduğunu ima etmiştir. Bir siyasetçinin toplumdaki statüsü ve konumu nedeniyle, seçmenleri etkileme ve hatta onları doğrudan veya dolaylı olarak hukuka aykırı olabilecek tutum ve davranışları benimsemeye teşvik etme olasılığı daha yüksektir. Bu, Nimes İstinaf Mahkemesi’nin sözleriyle, kendisinden neden “daha da dikkatli” olmasının beklenebileceğini açıklamaktadır. Mahkeme, bu tespitin, şimdiye kadarki içtihadında yer alan ilkelerin tersine çevrilmesini gerektirecek şekilde anlaşılmaması gerektiğini ve başvurucunun siyasetçi statüsü nedeniyle yerine getirmesi gereken özel yükümlülüklerin, bu statünün beraberinde getirdiği haklara ilişkin ilkelerden ayrılamayacağını vurgulamıştır. Nimes İstinaf Mahkemesi, gerekçesini güçlendirmek için bu ilkelere atıfta bulunabilirdi.
Söz konusu davanın koşullarında Mahkeme, başvurucunun “duvarında” yayınlanan yorumların içeriğinin açıkça hukuka aykırı olduğu yönündeki Daire’nin önceki tespitine atıfta bulunurken, Ceza Mahkemesi’nin ve Nimes İstinaf Mahkemesi’nin, zorlu yerel bağlam ve kabul edilen siyasi boyut ışığında olayları değerlendirmek için en iyi konumda olduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle Mahkeme, Daire’nin söz konusu yorumlarda kullanılan dilin, bir kişiye karşı dini nedeniyle nefret ve şiddeti açıkça teşvik ettiği ve bunun seçim bağlamı veya yerel sorunları tartışma isteği ile gizlenemeyeceği veya etkisinin en aza indirilemeyeceği yönündeki görüşünü tamamen onaylamıştır.
Başvurucu tarafından atılan adımlar
Mahkeme, açıkça hukuka aykırı yorumları tespit etmek için asgari düzeyde bir moderasyon veya otomatik filtrelemenin bu durumda yararlı olabileceğini gözlemlemiş, başvurucunun Facebook hesabının “duvarına” erişimi herkese açık hale getirip getirmeme konusunda özgür olduğunu kaydetmiştir. Yerel mahkemeler, başvurucunun Facebook “duvarını” herkesin erişimine açmayı ve “arkadaşlarına yorum yazma yetkisi vermeyi” seçtiğini dikkate almıştır. Mahkeme, başvurucunun sadece bu kararından dolayı kınanamayacağını düşünmektedir. Bununla birlikte, o dönemdeki yerel ve seçimle ilgili gerilimler göz önüne alındığında, başvurucunun koşulların farkında olması gerektiği gibi, bu kararının potansiyel olarak ciddi bazı sonuçlara yol açacağı açıktır.
Mahkeme ayrıca, Facebook kullanımının, sosyal ağ tarafından belirlenen belirli şart ve koşulların, özellikle de her kullanıcı tarafından kabul edilen “Haklar ve Sorumluluklar Beyanı”nda yer alanların kabulüne tabi olduğuna işaret etmiştir. Başvurucu buna rağmen savunmasına “arkadaşlarının” “yorumlarının içeriğine dikkat etmeleri” gerektiğine dikkat çekmeyi uygun görmüş, böylece en azından bazı paylaşımların gündeme getirdiği sorunların farkında olduğunu göstermiştir. Buna rağmen, burada söz konusu olan yorumları silmemiş ya da o sırada kamuya açık olan yorumların içeriğini kontrol etme ya da ettirme zahmetine girmemiştir. Daha spesifik olarak S.B.’nin yorumuna dönülecek olursa, ki bu yorum yayınlandıktan 24 saatten kısa bir süre sonra yazarı tarafından derhal geri çekilmiştir, Büyük Daire, başvurucunun daha da hızlı hareket etmesinin istenemeyeceğini kabul etmekle birlikte, bunun davada dikkate alınması gereken unsurlardan sadece biri olduğunu belirtmiştir. Bay Sanchez, S.B. veya L.R. tarafından yapılan yorumlar nedeniyle değil, bu yazarlar tarafından Facebook “duvarında” yayınlanan tüm hukuka aykırı yorumları derhal silmemekten dolayı yargılanmış ve nihayetinde mahkum edilmiştir. Bu yorumlar, başvurucunun ilk paylaşımıyla bağlantılı birbirlerine cevap veren ve birbirlerini tamamlayan yorumlardır. Dolayısıyla Mahkeme’ye göre, bu yorumlar, yalnızca bir tartışma dizisi değil, tutarlı bir bütünü temsil eden ve devam eden bir diyalog biçimidir ve yerel yetkililerin yorumları bu şekilde algılaması makuldür.
Ayrıca, -doğrudan Leyla T.’den bahseden tek mesaj olan- S.B.’nin mesajının silinmesinin, başvurucuyu şikayetle ilgili olarak sorumluluktan kurtarmadığı da söylenebilir. Mahkeme, başvurucunun hem cezai hem de hukuki sorumluluğunun, tek başına ele alınan herhangi bir yorum nedeniyle söz konusu olmadığını vurgulamıştır.
Mahkeme ayrıca, yerel mahkemelerin gerekçeli kararlar verdiklerini ve özellikle başvurucunun Facebook “duvarında” yayınlanan hukuka aykırı yorumlardan haberdar olup olmadığı sorusunu inceleyerek olayların makul bir değerlendirmesini yaptıklarını gözlemlemiştir. Mahkeme, ister özel bir kişi, ister yerel bir meclis üyesi ve yerel makamlara seçilmek için yarışan bir aday ya da ülkece tanınan bir siyasetçi olsun, ilgili kişiye atfedilebilecek sorumluluğun derecesine dayalı bir orantılılık analizi yapılmasını uygun bulmuştur.
Başvurucu yerine yorum sahiplerinin sorumlu tutulması ihtimali
Büyük Daire, müdahalenin kanuniliğine ilişkin bulgularına atıfta bulunmuştur ki bu bulgulardan başvurucunun suçlandığı eylemlerin, hem hukuka aykırı yorumların yazarları tarafından işlenenlerden farklı olduğu hem de farklı bir sorumluluk rejimine tabi olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle, Daire’nin, kendileri de mahkum edilen S.B. ve L.R. yerine başvurucunun yargılanmadığı yönündeki tespitini onaylamıştır.
Yerel dava süreçlerinin başvurucu üzerindeki etkisi
Mahkumiyet, sosyal medya veya tartışma forumları kullanıcıları için caydırıcı bir etkiye sahip olsa da, nefret söylemi ya da şiddete teşvik söz konusu olduğunda bu durum göz ardı edilmemelidir. Söz konusu davada, daha ağır bir ceza alabilme ihtimali olan başvurucu, ilk derece mahkemesi önünde yalnızca 4.000 Euro para cezası ile cezalandırılmış, bu miktar İstinaf Mahkemesi tarafından masrafları için Leila T.’ye ödenecek 1.000 Euro ile birlikte 3.000 Euro’ya düşürülmüştür. Ayrıca, daha sonra davranışını değiştirmek zorunda kaldığını, mahkumiyetinin ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etkisi olduğunu veya gelecekteki siyasi kariyerine olumsuz bir yansıması olduğunu iddia etmeyen başvurucu için başka hiçbir sonuç doğurmamıştır.
Sonuç
Mevcut davanın özel koşullarını değerlendiren ve taraf Devlet’e tanınan takdir yetkisini göz önünde bulunduran Mahkeme, başvurucunun, bir siyasetçi olarak, suç ortağı olarak teşhis edilen ve haklarında soruşturma başlatılan üçüncü taraflar tarafından paylaşılan hukuka aykırı yorumlara karşı sorumluluğuna ve başvurucunun mahkumiyetine ilişkin yerel mahkemelerin kararlarının ilgili ve yeterli gerekçelere dayandığına karar vermiştir. Bu nedenle, söz konusu müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olduğuna karar verilmiştir. Buna göre, Sözleşme’nin 10. maddesi ihlal edilmemiştir.
Ayrık görüşler
Hakim Kūris, karara katılan bir görüş ifade etmiştir. Hakimler Ravarani ve Bošnjak, ayrı ayrı, muhalefet şerhi yazmıştır. Hakimler Wojtyczek ve Zünd ise ortak bir muhalefet şerhi yazmıştır. Bu görüşler, karara eklenmiştir.
Karar, İngilizce ve Fransızca mevcuttur.
Çeviren: Av. Benan Molu
Kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-224928