Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile avukatlarının arasındaki cezaevi görüşmelerinde avukat-müvekkil gizliliğine saygı duyulmaması, Sözleşme’ye aykırıdır.

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile avukatlarının arasındaki cezaevi görüşmelerinde avukat-müvekkil gizliliğine saygı duyulmaması, Sözleşme’ye aykırıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Demirtaş ve Yüksekdağ Şenoğlu v. Türkiye (başvuru no. 10207/21 ve 10209/21) davasında 6 Haziran 2023 tarihli Daire kararında, oyçokluğu ile (bire karşı altı oy); Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının (tutukluluğun hukukiliğinin bir mahkeme tarafından ivedilikle incelenmesi hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
Dava, Hakların Demokratik Partisi’nin (HDP) şu an cezaevinde olan eski iki eş başkanına ilişkindir.
Başvurucular, avukatlarıyla görüşmelerinin cezaevi yönetimi tarafından izlenmesi ve avukatlarıyla paylaştıkları belgelere el konulması sebebiyle, tutuklu yargılanmalarına itiraz etmek için etkili bir hukuki yardım alamadıklarından şikayetçi olmuştur. Söz konusu tedbirler, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından kabul edilen 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi uyarınca Türk mahkemeleri tarafından üç ay süreyle alınmıştır.
Mahkeme, yerel mahkemelerin, başvurucuların avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin gizliliğine ilişkin temel ilkeden sapmayı haklı çıkarabilecek istisnai koşulların varlığını ortaya koyamadığı ve avukat-müvekkil ayrıcalığının ihlalinin, başvurucuları Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının amaçları doğrultusunda avukatlarından etkili yardımdan mahrum bıraktığı sonucuna varmıştır. Ayrıca Mahkeme, söz konusu kısıtlamaların kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvenceler içermediğini gözlemlemiştir. Son olarak Mahkeme, 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi altında başvuruculara uygulanan tedbirleri haklı kılabilecek herhangi detaylı bir delilin yerel mahkemeler tarafından ortaya konulamadığına karar vermiştir.
Temel olgular
Başvuruya konu olaylar sırasında, -sırayla 1973 ve 1971 doğumlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan- başvurucular Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Kürt yanlısı sol görüşlü bir siyasi parti olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eş başkanıydı. Başvurucular, 2015 genel seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yeniden milletvekili olarak seçilmiştir.
4 Kasım 2016 tarihinde başvurucular, terörle bağlantılı suçlardan dolayı tutuklanmıştır. Kendi davalarına ilişkin iç hukuktaki yargılamaların tamamlanmasının ardından başvurucular, tutuklu yargılanmaları nedeniyle Sözleşme’nin ihlal edildiğini iddia ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. 22 Aralık 2020 ve 8 Kasım 2022 tarihlerinde Mahkeme, diğer bulguların yanı sıra, başvurucuların tutukluluklarının Sözleşme’nin 5. maddesine (özgürlük ve güvenlik hakkı), 10. maddesine (ifade özgürlüğü), 18. maddesine (haklara getirilen kısıtlamaların sınırlanması) ve 1 numaralı Protokol’ün 3. maddesine (serbest seçim hakkı) aykırı olduğuna karar vermiştir.
15 Kasım 2016 tarihinde, başvurucuların tutuklulukları bağlamında ve Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı’nın talebi üzerine, Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hakimliği, 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile şu tedbirlerin alınmasına karar vermiştir: başvurucuların avukatlarıyla olan görüşmelerinin sesli ve görüntülü olarak kayda alınması; görüşmeler sırasında bir yetkilinin hazır bulunması; ve başvurucular ile avukatları arasında alınıp verilen tüm belgelere el konulması.
Başvurucular, sulh ceza hakiminin söz konusu kısıtlamaları hukuka aykırı ve keyfi bir şekilde verdiğini ileri sürerek bu kararlara itiraz etmiş ancak itirazları reddedilmiştir. Başvurucular, 2 ve 3 Ocak 2017 tarihlerinde, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, söz konusu tedbirlerin olağanüstü hal sırasında orantılı kabul edilmesi gerektiğine hükmederek başvurucuların özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Adil yargılanma hakkına ilişkin şikayeti ise kabul edilemez bulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki başvurularda başvurucular, cezaevi yetkililerinin avukatlarıyla görüşmelerini izlemesi ve avukatları ile alıp verdikleri belgelere el koyması nedeniyle tutukluluklarına itiraz etmek için etkili bir hukuki yardım alamadıklarından şikayet etmiştir.
Üç ay süreyle alınan söz konusu tedbirler, 14 Şubat 2017 tarihinde sona ermiştir.
Şikayetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu
Başvurucular, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasına (tutukluluğun hukukiliğinin bir mahkeme tarafından ivedilikle incelenmesi hakkı) dayanmıştır.
Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 13 Şubat 2021 tarihinde yapılmıştır.
Karar, aşağıda isimleri geçen yedi hakimden oluşan Daire tarafından verilmiştir:

Arnfinn Bårdsen (Norveç), Başkan,
Jovan Ilievski (Kuzey Makedonya),
Pauliine Koskelo (Finlandiya),
Saadet Yüksel (Türkiye),
Frédéric Krenc (Belçika),
Davor Derenčinović (Hırvatistan),
Ve ayrıca Hasan Bakırcı, Bölüm Yazı İşleri Müdürü.

Mahkeme’nin Kararı

Etkili bir avukat yardımından yararlanma hakkı
Mahkeme, 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi kapsamında mevcut davada uygulanan avukat-müvekkil ayrıcalığını sınırlandırmak gibi tedbirlere ancak “toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin [terörle bağlantılı suçlar işlediğinden şüphelenilen bir kişi tarafından] yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi halinde” hükmedilebildiğini gözlemlemiştir. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen kararların gerekçelerinden, “bilgi, bulgu veya belge” gerekliliği şartının sağlanmadığı açıktır. Üstelik söz konusu kararlar, basmakalıp bir dille hazırlanmıştır ve iç hukukta aranan gerekliliklere uygun değildir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi, bu konuda yeterli bir değerlendirme ya da başvurucuların durumlarına ilişkin kişiselleştirilmiş bir inceleme yapmamıştır. Anayasa Mahkemesi ayrıca, başvurucuların terörle bağlantılı bir suçtan suçlu bulunduklarını gözlemlemiştir. Oysa söz konusu tarihte, yani 15 Kasım 2016 tarihinde, başvurucular herhangi bir suçtan suçlu bulunmamıştır. Bu bağlamda Mahkeme, başvuruculara ilişkin önceki kararlarında başvurucular hakkında başvurucuların iddia edilen suçları işledikleri konusunda objektif bir gözlemciyi ikna edecek hiçbir olgu veya bilginin bulunmadığına ve tutuklamaya ilişkin yerel mahkeme kararlarının hiçbirisinin başvurucuların eylemleri ile tutuklandıkları terör ile bağlantılı suçlar arasında açık bir bağlantı olduğunu gösterecek delil içermediğine karar verdiğini vurgulamıştır.
Son olarak Mahkeme, tutuklu bir kişinin avukatıyla gizli bir şekilde görüşememesi durumunda, büyük ihtimalle avukatıyla konuşurken özgür hissedemeyeceğini belirtmiştir. Bu durum, avukat tarafından sağlanan hukuki yardımın uygulamada faydasını kaybetme ihtimaline yol açabilir.
Bu nedenle Mahkeme, başvurucuların, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının amaçları doğrultusunda etkili bir avukat yardımından mahrum bırakıldığı sonucuna varmıştır.
Kötüye kullanmaya karşı güvenceler
Mahkeme, bir mahpus ile avukatı arasındaki konuşmalara tanınan ayrıcalığın kişinin temel bir hakkı olduğu ve bunun doğrudan savunma haklarını etkilediği yönündeki yerleşik içtihadını tekrarlamıştır. Bu ilkeden sapmaya yalnızca istisnai durumlarda izin verilebilir ve bu ilke, kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvencelerle desteklenmelidir.
Söz konusu davada uygulanan ulusal mevzuatta bu tür güvenceler sağlanmamıştır. Kısıtlayıcı tedbirlere bir hakim tarafından hükmedildiğinde yetkililer, mahpusların avukatları ile yaptıkları görüşmeleri gözetleme ve kaydetme, ayrıca aralarında alınıp verilen tüm belgelere el koyma ile yetkilendirilmiştir. Dahası, mevzuatta, gözetleme sonucunda elde edilen bilgilerin nasıl kullanılacağı belirtilmemiştir. Aynı şekilde mevzuat, bilgilerin incelenmesi için bu bilgilerin hangi makama emanet edileceğini işaret etmediği gibi, ilgili kişilerin haklarının herhangi bir şekilde kötüye kullanılıp kullanılmadığını nasıl tespit edebileceklerini veya bu konuda inceleme yaptırabileceklerini de belirlememiştir. Yetkililere bırakılan takdir yetkisinin kapsamı ve kullanım şekli hiçbir şekilde tanımlanmamış ve herhangi bir özel güvence öngörülmemiştir.
Sonuç
Mahkeme, yerel mahkemelerin, başvurucuların avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin gizliliğine ilişkin temel ilkeden sapmayı haklı çıkarabilecek istisnai koşulların varlığını ortaya koyamadığı ve avukat-müvekkil ayrıcalığının ihlalinin, başvurucuları Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının amaçları doğrultusunda avukatlarından etkili yardımdan mahrum bıraktığı sonucuna varmıştır. Dahası Mahkeme, önceki kararlarında vardığı bulguları göz önünde bulundurarak, şu ana kadar bu tür koşulların varlığını göstermenin mümkün olmadığı kanaatindedir zira Mahkeme, Hükümet’in başvurucuların terörle bağlantılı suçlardan tutuklandığı yönündeki iddiasını reddetmiştir. Ayrıca, söz konusu kısıtlamalara ilişkin kötüye kullanıma karşı yeterli ve etkili güvencelerin bulunmadığını gözlemlemiştir.
Son olarak Mahkeme, ulusal makamların, 676 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi altında başvuruculara söz konusu tedbirlerin uygulanmasını haklı kılabilecek herhangi bir detaylı delil sunmadığına karar vermiştir.
Bu sebeple Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası ihlal edilmiştir.
Adil tazmin (Madde 41)
Mahkeme, Türkiye’nin her bir başvurucuya 5.500’er Euro manevi tazminat ve ikisine toplam 2.500 Euro masraf ve gider ödemesine hükmetmiştir.
Ayrık Görüş
Hakim Saadet Yüksel’in kısmi karşıt görüşü karara eklenmiştir.
Karar yalnızca Fransızca mevcuttur.

Bu basın açıklaması Yazı İşleri Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bir belgedir. Mahkeme’yi bağlamamaktadır. Kararlar, hükümler ve Mahkeme hakkında daha fazla bilgi www.echr.coe.int adresinde bulunabilir. Mahkeme’nin basın bültenlerini almak için lütfen buradan abone olun: www.echr.coe.int/RSS/en veya bizi Twitter’da @ECHR CEDH adresinden takip edin.

Basın bağlantıları
echrpress@echr.coe.int | tel: +33 3 90 21 42 08

Gazetecilerin sorularını e-posta yoluyla göndermelerini tavsiye ederiz.
Inci Ertekin (tel.: + 33 3 90 21 55 30)
Tracey Turner-Tretz (tel.: + 33 3 88 41 35 30)
Denis Lambert (tel.: + 33 3 90 21 41 09)
Neil Connolly (tel.: + 33 3 90 21 48 05)
Jane Swift (tel.: + 33 3 88 41 29 04)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiği iddialarını ele almak üzere 1959 yılında Avrupa Konseyi üyesi devletler tarafından Strazburg’da kurulmuştur.

Çeviren: Av. Benan Molu
Kararın tamamına buradan ulaşabilirsiniz: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-225024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunları da inceleyebilirsiniz: