Tanıkların dinlenmesi talebinin reddedilmesi, kiralık katil ile işlenen cinayet davasını adaletsiz hale getirmiştir
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Dairesi, 15 Aralık 2022 tarihli Vasaráb ve Paulus v. Slovakya (başvuru no. 28081/19 ve 29664/19) davasında, oy birliği ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ve 3. fıkrasının d bendinin (adil yargılanma hakkı) ihlal edildiğine karar vermiştir.
Dava, başvurucular Bay Paulus’un Bay Vasaráb için kiralık katil olarak çalıştığı iddiası ile ilgilidir. Özellikle, mahkemelerin başvurucuların mahkum edilmelerine yol açan temel delili çürütebileceği iddia edilen tanıkları dinlemeyi reddetmesine ilişkindir.
Mahkeme, özellikle, ele alınan tanık beyanlarını çürütebilecek taleplerin dava ile ilgili olduğuna karar vermiştir; yerel mahkemelerin bu talepleri reddederken gerekçe göstermediğini kaydetmiştir ve bunun sonucunda yargılamanın adilliğine gölge düştüğü sonucuna varmıştır.
Mahkeme ayrıca söz konusu davada verilen ihlal kararının başvurucuların hatalı bir şekilde mahkum edildiği anlamına gelmeyeceğini eklemiştir.
Temel olgular
Başvurucular Ladislav Vasaráb ve Roman Paulus, sırasıyla, 1971 ve 1977 yılında doğan ve Slovakya’da bulunan Diakovce ve Pata’da yaşayan iki Slovakya vatandaşıdır.
2010 yılının Şubat ayında bir kişi Šaľa şehrinin bir ilçesinde araba kullanırken vurulmuştur. Yargılama sırasında yerel mahkemeler, ateş eden kişinin Bay Vasaráb’tan emir alan Bay Paulus olduğuna karar vermiştir. Mahkemeler ayrıca cinayetin bir sözleşme ve ödemenin ardından işlendiğine; Bay Vasaráb’ın mağdur ile arasında “uzun süredir süregelen bir anlaşmazlık” olduğuna ve Bay Paulus’un tüfeği (cinayet silahı) üçüncü bir kişiden aldığına karar vermiştir. Başvurucular sonuç olarak cinayet işlemekten ve ilgili suçlardan cezalandırılmıştır. Bay Vasaráb’a 22 yıl hapis cezası verilirken, Bay Paulus 25 yıl ile cezalandırılmıştır.
Yargılama sırasında başvurucular avukatla temsil edilmiş ve suçlamaları reddetmiştir. Bay Vasaráb’ın mağdur ile ilişkisini teyit edebilecek -diğerlerinin yanı sıra- beş tanığın ve suçta kullanılan silahı temin eden kişinin ifadesinin doğruluğuna ilişkin yedi tanığın dinlenmesini istemişlerdir. Soruşturmacı “bu delilin gerekli olmadığına karar vererek” bu talebi reddetmiştir. Sonrasında hazırlanan iddianamede yalnızca savcılık tarafından sunulan delile dayanılmıştır. Başvurucuları yargılayan İhtisas Ceza Mahkemesi, başvurucuların delillerin alınmadığı itirazında bulundukları iddianameyi incelemiştir. Savcı, tanıkların soruşturmanın başka aşamalarında dinlendiğini belirtmiştir. İlgili kanuna referans veren Mahkeme “(söz konusu) delilin incelenmesini ve dikkate alınmasını reddetmiştir”. Duruşma tutanağında mahkeme başkanının kararını gerekçelendirdiği belirtilmiştir.
Başvurucular, delillerin dikkate alınmadığına dair argümanlarını içeren savunmalarını tekrar ederek karara itiraz etmiştir. Yüksek Mahkeme, yetkililerin olguları yeterli şekilde ortaya koyduğuna karar vererek itirazı reddetmiştir. Temyiz başvuruları ve anayasa şikayetleri kabul edilemez bulunmuştur. Daha sonra yeni bir delile dayanarak davanın tekrar açılması için iki kez başvuruda bulunmuşlardır.
Şikayetler, usul ve Mahkeme’nin oluşumu
6. maddenin 1. ve 3. fıkralarına dayanan başvurucular, yetkililerin başvurucuların ileri sürdüğü delili incelemeyi ve kabul etmeyi reddetmesinin keyfi olduğunu iddia etmiştir.
Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 15 Mayıs 2019 tarihinde yapılmıştır.
Karar, aşağıda isimleri geçen yedi hakimden oluşan Daire tarafından verilmiştir:
Marko Bošnjak (Slovenya), Başkan,
Péter Paczolay (Macaristan),
Krzysztof Wojtyczek (Polanya),
Alena Poláčková (Slovakya),
Lətif Hüseynov (Azerbaycan),
Ivana Jelić (Montenegro),
Gilberto Felici (San Marino),
ve ayrıca Renata Degener, Bölüm Yazı işleri Müdürü.
Mahkeme’nin Kararı
Bay Vasaráb ile mağdur arasındaki ilişkiyi teyit edebilecek tanıkların ve cinayet silahını sattığı iddia edilen kişinin -ikisi de mahkumiyet kararında belirleyici etkendir- nerede olduğunun araştırılması talepleri, Mahkeme tarafından ilgili bulunmuştur. Bu delillerin incelenmemesi ve dikkate alınmaması için gösterilen sebepler, davaya özgü öğeleri değil, büyük oranda ilgili usul kurallarına atıf yapılmasını içermektedir ve bu sebepler arasında dava tutanaklarında geçen “gerekçe” ifadesini destekleyecek hiçbir şey bulunmamaktadır.
Mahkeme ayrıca, Hükümet’in ilgili tanıkların daha önce dinlendiği argümanının geçerli olmadığını, zira bu tanık beyanlarının yerel mahkemeler tarafından alınmadığını not etmiştir. Gerçekten de, yerel mahkemelerin başvurucuların taleplerine karşı açık bir gerekçe sunamadığı Hükümet tarafından da kabul edilmiştir. Ek olarak Mahkeme, söz konusu delilin geçerliliğinin yeterli bir şekilde değerlendirildiği varsayılsa dahi, yerel mahkemelerin bu delili dikkate almama ve incelememe konusunda yeterli gerekçeyi sunamadığına karar vermiştir.
Bunun sonucunda başvurucuların davası temelde savcı tarafından ileri sürülen deliller esas alınarak yürütülmüştür. Mahkeme, yetkililerin olguların savcıya ait yönünü incelemiş gözüktüğünü ve başvurucular tarafından sunulan yönünü dikkate almayı reddettiğini gözlemlemiştir. Başvurucuların bazı önemli tanıkların suçlu olabileceği ve yargılanmamak için başvurucuları suçluymuş gibi gösterdikleri iddiasının soruşturulmadığını ya da daha sonra yerel mahkemeler tarafından incelenmediğini kaydetmiştir.
Sonuç olarak, başvurucuların davası adil değildir. Bu sebeple, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası ve 3. maddesinin d bendi ihlal edilmiştir.
Adil tazmin (41. Madde)
Mahkeme, başvurucuların maruz kaldığı manevi zarara ilişkin olarak, verilen ihlal kararının kendisinin adil tazmin için yeterli olduğuna karar vermiştir. Mahkeme, söz konusu davada verilen ihlal kararının başvurucuların hatalı bir şekilde mahkum edildiği anlamına gelmeyeceğini eklemiştir.
Karar yalnızca İngilizce olarak mevcuttur.
Çeviri: Av. Benan Molu
Kararın tamamına buradan ulaşılabilir: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-221525
Kararın basın özeti için: https://hudoc.echr.coe.int/eng-press?i=003-7523023-10327202